Kovid-19 Pandemisi süresince evlere kapandık. Ekmek yaptık, evde bunaldık. Evde spor yaptık, yine bunaldık. Oyun oynadık, film izledik, yemek yaptık, görüntülü konuşmaların, canlı yayınların hepsini denedik yine de bunaldık. Hem Dünya Kadınlar Günü’nü hem de Anneler Günü’nü evlerimizde geçirdik. Bu süreçte sağlık çalışanları ve doktorların varlıklarını ve hayatımıza kattıkları anlamı bir kez daha farkettik. Plus Dergisi olarak #teşekkürler dediğimiz Tıp dünyası çalışanları ve doktorların bakış açısını ve Kadın Doktor olmayı konuştuk.
Dr. Yasemin Savaş / Medikal Estetik
1. Kovid-19 süreci sizce nasıl farkındalık yarattı toplum üzerinde?
Dünya tarihine geçecek kadar olağan dışı bir süreç geçiriyoruz. Corona virüsü, birçoğumuzun hayata bakışını değiştirecek kadar önemli bir olay oldu. Hepimiz adeta ‘pause’ tuşuna bastık belki de gerekli bir molaydı bu. Evdekinin, eldekinin kıymetini bildiğimiz, bileceğimiz günler bunlar. Bu pandemi elbet sona erecek. Ancak hiçbirimiz eski ‘biz’ olmayacağız. En başta kendimizin, sonra sevdiklerimizin ve hatta hiç tanımadığımız insanların bile değerini fark ettik bu süreçte.. Bu salgın sürecinde öğrendiğimiz en önemli şey sevdiklerimle geçirdiğimiz vaktin ne denli değerli olduğu elbette.
Arkadaşlarınla beraber gülmenin, aklına estiğinde güzel bir konsere gitmenin, sarılmanın, canın istediği için kalkıp gittiğin yerde yediğin o tatlının, giyerim diye alıp dolaba kaldırdığın o kıyafetlerin, sokak simidi yemenin, binmek zorunda kaldığın kalabalık toplu taşımanın bile aslında ne kadar büyük bir lüks olduğunu anladık. Hiçbir şeyi ertelememek gerektiğini bir virüs sayesinde öğrenmiş olduk.
Gelecek üzerine kurguladığımız her şey ‘anda’ kalmaya dönüştü. Aldığımız nefesin, kokladığımız çiçeğin, duyduğumuzun sesin, hissettiğimiz sevginin özüne ulaşmaya çalışırken bulur olduk kendimizi.
Ve bu arada salgının en iyi etkilerinden biri de doğada görüldü bence. Dünya genelinde hava kirliliğinin bu yıl İkinci Dünya Savaşından bu yana en düşük seviyeye geleceği açıklanmış. Belki insanoğlu geçirdiği bu dönem sayesinde, yeryüzünün tek sahibi olmadığını anlamıştır.
2. Kısa bir süre önce doktorlar ve sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet haberleri gündemdeydi, bu süreç bitiminde sağlık çalışanlarına karşı olan tutum değişecek mi?
Son zamanlarda ülkemizin birçok bölgesinde sağlık çalışanlarına şiddet konulu haberler adeta artık sıradan bir hal aldı. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının bilançosu maalesef giderek ağırlaşmakta. Toplum sağlığı için her dönem özveriyle çalışan sağlık çalışanları, pandemi ile savaşta da ön cephede yer alıyorlar. Corona virüs salgını nedeniyle hastaların ve hayatını kaybedenlerin sayısı günden güne artarken, dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüm sağlık çalışanları canları pahasına hastalıkla mücadele ediyor.
Ümidimiz, temennimiz şiddetin her türlüsünün sona ermesi. Kadına, hayvana, çocuğa, herhangi bir canlıya şiddet kabul edilemez. Hele insan sağlığı için canla, başla ve aşkla görev yapan sağlık çalışanlarımıza yönelik her türlü şiddeti, kimden ve nasıl geldiğini ayırt etmeksizin kınıyorum. Sevginin, merhametin ve hoşgörünün sembolü olan bir sahada böylesi kahreden olayların bir daha yaşanmamasını yürekten temenni ediyorum.
3. Tıp dünyasında “kadın olmak” avantaj mı ve dezavantaj mı?
İş hayatında kadın erkek ayrımına inanmıyorum. Her insanın, kadın olsun erkek olsun yetenekleri, zekâ düzeyi vardır. Doktorluk ciddi bir iştir ve annelik sürecinin kadınları etkilediği söylenir ama ben hiçbir şekilde mesleği aksattığına inanmıyorum, aksine daha bile severek yapıldığına inanıyorum. Doktorluk insan sevgisinin ön planda ve zorunlu olduğu bir meslektir. Analık içgüdüsü, doğum yapsın yapmasın her kadında mevcuttur. Kadınların tıp alanında başarılı olduğu aşikardır.
Ayrıca kadın beyninin çoklu işleri bir arada yapabilme becerisinden dolayı ve duygusal zekalarının erkeklerden daha yüksek olması sebebi ile kadın doktor olmanın avantajlı bile olduğunu düşünüyorum.
4. Ne yazık ki eğitimi hala engellenen kız çocukları var. Öte yandan da kadın doktor, kadın hemşire beklentisi… Bu çelişkinin aşılması için neler yapılmalı?
Evet, kadınlar yüzyıllardır her toplumda ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyor. En büyük sebeplerinden biri, din kavramının da yıllar içinde yanlış anlaşılması ve insanları sömürmek için kullanılması, her türlü güç kullanımına, politikaya alet edilmesi. Gücü taşıman ve devam ettirmen için karşındakini güçsüzleştirmelisin. Bunu da en kolay, onları her turlu gerçekten, eğitimden uzak tutarak yapabilirsin. Böyle kafaları maneviyat kisvesiyle doldurmak kolaydır. Çünkü pozitif bilim yoktur dünyalarında. Dolayısıyla, eğitilmeyen ve gelişmeyen toplumlarda kendi gücünü göstermek için kendinden zayıf olabilecek her canlıyı domine etmeye çalışan gruplar ortaya çıkar. Yani erkeklerin kadınların fiziki güçsüzlüğünü kullanmaları ve sadece kendi erkekliklerinin bir ihtiyacı olarak görmeleri gibi…
Tüm bu zihniyetin aşılması için de tabi ki eğitim şart.