Anasayfa » #teşekkürsaati Dr. Ayça Kaya

#teşekkürsaati Dr. Ayça Kaya

by PLUS

Kovid-19 Pandemisi süresince evlere kapandık. Ekmek yaptık, evde bunaldık. Evde spor yaptık, yine bunaldık. Oyun oynadık, film izledik, yemek yaptık, görüntülü konuşmaların, canlı yayınların hepsini denedik yine de bunaldık. Hem Dünya Kadınlar Günü’nü hem de Anneler Günü’nü evlerimizde geçirdik.

Bu süreçte sağlık çalışanları ve doktorların varlıklarını ve hayatımıza kattıkları anlamı bir kez daha farkettik. Plus Dergisi olarak #teşekkürler dediğimiz Tıp dünyası çalışanları ve doktorların bakış açısını ve Kadın Doktor olmayı konuştuk.

Dr. Ayça Kaya  / İç Hastalıkları Uzmanı, Obezite ve Metabolizma Hastalıkları

1. Kovid-19 süreci sizce nasıl farkındalık yarattı toplum üzerinde?
Kovid-19 salgını ‘bir musibet bin nasihatten iyidir’ cümlesini tekrardan hepimize hatırlattı. Daha önceden sağlıklı yaşamanın ne kadar önemli olduğunu, vücudumuza ne kadar iyi bakmamız gerektiğini, bağışıklık sisteminin ne kadar önemli olduğunu hep söyleyip duruyorduk ama hep “bize bir şey olmaz” mantığıyla, biraz kulak arkası ediliyorduk. Şimdi bu enfeksiyon seyrinde şunu gördük ki enfeksiyonu ağır atlatan ve hayatını kaybeden insanlar; daha çok hipertansiyon, diyabet, koroner arter hastalığı, obezite sorunu gibi metabolik problemi olan kişiler oldu. Bağışıklık sistemi düşük ve kendine iyi bakmayan insanların bu hastalığı daha ağır geçirdiği görülünce insanlar bağışıklık sistemlerini kuvvetlendirmek üzere daha çok alarma geçtiler. Bizim her zaman anlattığımız, sağlıklı yaşam üzerine olan önerilerimizi daha çok dikkate almaya başladılar. İnsanların sağlık konusunda farkındalıkları arttı.

Bundan sonra yaşam tarzımızın da değişeceğini düşünüyorum. Yeni normal hayatta insanlar hijyene daha çok önem verecekler, el yıkamadan tutun yapılan alışverişlerin içeriğine kadar, insanlarla sosyal mesafeyi korumalarına kadar… Kısacası, birçok bakımdan hayata bakış açımızın değişeceğini düşünüyorum. Bunun bir boyutu beslenme, bir boyutu hijyen, bir boyutu uyku, bir boyutu doğru su içimi, bir başka boyutu ise stres yönetimi diyebilirim.

2. Kısa bir süre önce doktorlar ve sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet haberleri gündemdeydi, bu süreç bitiminde sağlık çalışanlarına karşı olan tutum değişecek mi?
Umarım değişir… Çünkü, herkes dışarıya çıkmayarak kendisini korurken, her bir sağlık çalışanı bizleri korumaya çalışarak bu savaşın en önünde, gece gündüz uğraştılar. Aslında her bir hekim bu şekilde çalışmak için yetişiyor. Bizler insan sağlığını korumak üzere “Hipokrat Yemini” ederek çalışma hayatına başlıyoruz. “Hipokrat Yemini”nin özü de şudur; din, dil, cinsiyet, ırk… hiçbir özellik ayırmadan tüm insanlara eşit mesafede, bilgimiz ve eğitimimiz doğrultusunda, kendimizi hiçe sayarak elimizden ne geliyorsa sonuna kadar yapmaktır. Doktorluk kutsal bir görev, kutsal bir meslek… Ve biz özveri ile göreve başlarken gerçekten zor şartlar altında çalışıyoruz. İnsan kapasitesinin tahammül edemeyeceği kadar çok hasta bakıp birçok kişinin görmeye dayanamayacağı vakalara yoğun bakım ünitelerinde, acillerde, poliklinik görevlerimizde karşılaşıyoruz. Örneğin bir hekimin günde 15-20 hasta bakması normal kabul edilirken, günde 60-70 hasta, bazen acillerde 100 hasta baktığımız günler oluyor. Bu nedenlerden hastaların hekimlere karşı daha anlayışlı, saygılı ve biraz da teslimiyetçi olmasını bekliyoruz. Çünkü internette çok fazla bilgi kirliliği mevcut ve birçok hasta çoğu zaman kendiyle ilgili en ufak semptomda bu bilgi kirliliği içerisinde kendine cevap arıyor. Hekim kontrolündeyse, bu konuyla ilgili en küçük bir sorusunda hekimi haksız hale getirmek üzere saldırılar olabiliyor ya da hasta duymak istemediğini, hekiminden duyduğunda çok ciddi tepkiler verebiliyor. Sonuçta karşılarındakinin de çoluğunu çocuğunu bir yere koyarak insanlara yardım etmek üzere eğitim almış ve sizin için çalışan bir insan olduğunu unutmamaları gerekir. Nasıl Mehmetçiklerimiz vatanımız için çalışıyor; doktorlarımızda insanlarımız için çalışıyor. Onlara hak ettikleri saygıyı, sevgiyi ve kıymeti vermemiz gerekiyor. Kendi canımızdan önce hekimlerimizinkini düşünmeliyiz ki gerektiğinde bizlere bakabilsinler, bizlerin canını kurtarabilsinler.

3. Tıp dünyasında “kadın olmak” avantaj mı ve dezavantaj mı?
Tıp dünyasında kadın olmanın hem avantajlı hem dezavantajlı yanları vardır. Kadınların fiziksel dayanıklılığı, erkeklere göre daha düşüktür. Dolayısıyla; ortopedi, plastik cerrahi, beyin cerrahisi gibi fiziksel güç ve uzun ameliyat saatlerine dayanıklılık gerektiren uzmanlık alanlarında kadınlar zorlanabiliyorlar. Fakat buna rağmen, bu  alanlarda da çok başaırlı kadın hekimler olduğunu görebiliyoruz. Ayrıca, maalesef toplumda erkek doktorlara daha çok güven duyma, doktorluğu “erkek mesleği” olarak algılama durumu da var. Bu anlayış, meslek hayatımın ilk yıllarında günümüze göre daha yaygındı diyebilirim. Örneğin, ben Şile Devlet Hastanesi’nde çalışırken, hasta gelirdi ve “Doktor Bey…” diyerek derdini anlatmaya başlardı. Ben “Doktor Hanım” diye düzelttikten sonra, yeniden Bey diye hitap etmeye devam ederdi. Ancak, günümüzde bu algının kadınlar lehine gelişmeye başladığını da söyleyebilirim. Bunun yanında toplumsal cinsiyet rolü olarak kadınların ilave bazı sorumluluklara sahip olması, ev işleri, çocuk bakımı gibi, kadın doktorları erkek doktorlara göre dezavantajlı bir konumda tutabiliyor.  Avantajlı yanlarına bakarsak… Kadınların empati yeteneği ve iletişim becerilerinin daha güçlü olması, hasta ile bağ ve iletişim kurma noktasında onları daha avantajlı kılıyor. Ayrıca, kadınların erkeklere göre disiplinli çalışmaya daha yatkın olduğunu gözlemlediğimi de söyleyebilirim. Bu açıdan da kadın doktorlar bir avantaj sahibi olabilir. Fakat tüm bunlar bir genelleme yapmamızı, kadın veya erkek doktorlar hakkında genel bir yargı oluşturmamıza neden olmamalıdır. Tüm uzmanlık alanlarına baktığımızda, alanında çok başarılı olan hem erkek hem de kadın çok sayıda hekim olduğunu görebiliriz.

4. Ne yazık ki eğitimi hala engellenen kız çocukları var. Öte yandan da kadın doktor, kadın hemşire beklentisi… Bu çelişkinin aşılması için neler yapılmalı?
Kız veya erkek olarak ayırt etmeksizin, hiçbir çocuğun eğitim hakkının elinden alınmaması gerekir. Ancak, özellikle kız çocuklarının eğitimi üzerinde özellikle durulması ve mutlaka okutulmaları gerektiğini düşünüyorum. Yalnızca, ilköğretim, lise ve üniversite eğitiminden bahsetmiyorum. Çocukların sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlayabilmeleri, hayata karışabilmeleri ve toplumda söz sahibi olan bireyler olabilmeleri için edebiyat, felsefe, tarih… gibi birçok alanda kitap okuma alışkanlıklarını edinmiş olmaları gerekir. Bunun için ebeveynlerini kitap okurken görerek yetişmelidirler. Benim hep söylediğim bir söz vardır, “Günde 50 sayfa okuyun ruhunuzu besleyin, 10 bin adım atın bedeninizi besleyin” şeklinde… Ayrıca, kitap okumanın ve eğitimin teşvik edilmesi için ulaşılabilir kütüphaneler kurmak, medyada kampanyalar düzenlemek ve eğitim konusundaki sosyal sorumluluk (“Baba Beni Okula Gönder” vb.) projelerini desteklemek gerekir. Özellikle kadınların kendi ayakları üzerinde durmalarının ne kadar önemli olduğunu çocuklarımıza her zaman hatırlatmalıyız ve bu bilinçle yetiştirmeliyiz. Burada, rahmetli babamın bana verdiği bir tavsiyeyi sizlerle paylaşmak isterim. Biz 3 kardeşiz, 2 tane erkek kardeşim var… Babam hep,“Ayça, sen kız çocuğusun, sen okumazsan seni ezerler. Kardeşlerin erkek, simit satsalar evlerini geçindirirler ama senin mutlaka okuman gerekir.” derdi. Babam bana ilkokul 5. sınıftayken Dünya Klasiklerini hediye etmişti. Benim ilk okuduğum kitap Charles Dickens’ın “Büyük Umutlar”ı olmuştu… Liseyi bitirdiğimde ise Dostoyevski, Tolstoy, Balzac gibi dünya çapındaki dev edebiyat isimlerini okumuştum. Bunun hayatımın her döneminde, birçok anlamda faydasını gördüğümü söyleyebilirim. Babamın bana verdiği hiç unutmadığım bir diğer tavsiye ise şuydu: “Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür. Hayatta hep tek başınasın, kendi ayakların üzerinde durmayı her zaman başarmalısın. Hangi mesleği yapıyorsan, ona dört elle sarıl ve kendini çok iyi yetiştir.” Kısacası, bu konuda hem ebeveynlerin hem de çocukların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesinin gelecek nesiller için hayati önem taşıdığını düşünüyorum.

İLGİLİ YAZILAR

Yorum Yap

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezler kullanmaktadır. Çerezleri kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Ok Devamı