Anasayfa » Toksik Beslenme Modelinden Vazgeçin!

Toksik Beslenme Modelinden Vazgeçin!

by PLUS

Dr. Ümit Aktaş yeni kitabı Koronadan Korunmak Mümkün’de güçlü bir bağışıklık için en önemli adımın toksik beslenme modelinden vazgeçmek olduğunu söylüyor.

Koronadan Korunmak Mümkün’de işlenmiş yiyeceklerden uzak durmak gerektiğinin altını çiziyorsunuz. Bu yiyeceklerle ilgili en önemli sorun ne?

İşlenmiş yiyeceklerin içinde akla hayale gelmeyen kimyasallar, katkı maddeleri vardır.  Şu sıralar herkes bana “Hocam, koronadan korunmak için hangi bitkisel kürleri yapalım, hangi vitaminleri alalım?” diye soruyor. Ben de onlara nasıl beslendiklerini, neler yediklerini soruyorum… Görüyorum ki yanlış beslenme alışkanlıklarını değiştirmek gibi bir niyetleri yok. Toksik yiyecekler yemeye devam ederek, bitkisel kürler, vitamin ve mineral takviyeleriyle zararı bertaraf edeceklerini düşünüyorlar.  Bu çok yanlış bir düşünce şekli! İşlenmiş yiyeceklerin vücuda verdiği zararı hiçbir bitki, hiçbir besin takviyesi telafi edemez! Sağlıklı bir yaşama geçmek için atmanız gereken ilk ve en önemli adım tüm işlenmiş yiyecekleri hayatınızdan çıkarmaktır. Bu adım sizi sadece koronavirüsten değil tüm hastalıklardan koruyacaktır.

İşlenmiş yiyeceklerin içinde bulunan en zararlı kimyasallar hangileri?

Mesela Çin tuzu olarak bilinen monosodyum glutamat (MSG)… Gıda endüstrisinde çok fazla kullanılan bu kimyasal bir lezzet artırıcıdır.  Hazır çorbaların, salata soslarının, yemeklere attığımız bulyonların, cipslerin, hatta gofretlerin içinde bile bulunur.  İştah hormonunu uyararak daha çok yemek yemenize neden olan bu kimyasal obezite ve diyabet riskini artırıyor, yüksek tansiyon, böbrek yetmezliği, Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi ciddi sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriliyor.

Peki pakette satılan gıdaların bozulmasını nasıl önleyeceksiniz? Her zaman çıtır ve taze kalmalarını nasıl sağlayacaksınız? Bu noktada devreye bütil hidroksianisol giriyor. Kahvaltılık gevreklerde, patlamış mısır, cipsler, gofret ve bisküvilerde kulanılan BHA, petrol bazlı bir kimyasaldır. İçine girdiği gıdanın oksijen, ısı ve ışık gibi etkenler yüzünden tadının, renginin bozulmasını önler. Bu madde kanserojen olarak listelenmiştir. Geldik nitratlara. Salam, sosis gibi işlenmiş et ürünlerinin raf ömrünü uzatmak,  bunlara iştah açıcı, çekici bir renk veren bu kimyasallar da kanserle ilişkilendiriliyor. Liste öyle uzun ki… İşlenmiş, raf mrü olan yiyecekler tükettiğinizde her daim bu kimyasallara maruz kalıyorsunuz.

Bu kimyasallardan etiketleri okuyarak kaçınmak mümkün değil mi?

Bu bahsettiğim kimyasallar, boyalar etiketlerde genelde kod isimleriyle yazılıdır. Siz yiyeceğinizin arkasında E320 yazdığında içinde bütil hidroksianisol olduğunu anlamalısınız. Monosodyum glutamat ise E621 olarak geçer. E102, yiyecekleri sarı bir renk veren kimyasal bir boyadır. E129 ise kırmızı bir boyadır. Her iki renklendirici de kanserden alerjik reaksiyonlara, hiperaktivite ve zekâ geriliğine kadar pek çok sağlık sorunuyla ilişkilendiriliyor. Etiketleri okuyarak yiyeceğinizin içinde hangi toksik maddeler olduğunu çözmek için bir kimyager olmanız gerekiyor! Tabii şekerin en tehlikeli hali olan nişasta bazlı şekeri de unutmamak lâzım. Meyve sularında, gofretlerde, hatta hazır turşu, hardal ve salata soslarında bile bu sağlık zararlısı vardır. Toksik beslenme modelimizin bize hediyesi olan insülin direnci ve Tip 2 diyabetin korona virüse yakalanma ve hastalığı ağır geçirme riskini artırdığını hatırlatmak istiyorum. Hatta risk grubunda olmak için insülin direnciniz bile olması gerekmiyor, kan şekerinizdeki fırlamalar bile viral hastalıklara karşı direncinizi düşürmek için yeterli.

Dengeli kan şekeri için nasıl beslenmemiz gerekiyor?

Sağlıklı yağlardan ve kaliteli protein kaynaklarından yana zengin beslenir, mevsim sebzeleri, ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler tüketirseniz kan şekeriniz de dengeli seyreder. Tabii tüm işlenmiş yiyeceklerden uzak durmanız gerekiyor. Biraz önce, “etiketleri okuyarak bu kimyasallardan kaçınmak mümkün değil mi?” diye sordunuz. Hayır değil! Mesela gıda endüstrisinde kullanılan diğer şeker formlarına karşı da tetikte olmanız gerekiyor. Etikette treacle ya da melas; invert sugar ya da invert şeker; dextrose ya da dekstroz; sucrose ya da sakkaroz; fructose ya da früktoz; glucose ya da glikoz; high maltose corn syrup (HMCS) ya da yüksek maltozlu mısır şurubu, unutmayın şekerin menşei ne olursa olsun her türlüsü zararlıdır. Çok fazla meyve yemek bile vücuda tolere edemeyeceği kadar çok şeker yükler.

Peki daha sağlıklı olarak lanse edilen yiyecekler, onlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Mesela marketlerde giderek daha çok glutensiz ürüne rastlar olduk. Probiyotikten yana zenginleştirilmiş yoğurtlar, kızartma yerine fırında pişirilmiş cips…  

Marketlerde satılan glutensiz ürünlerin içinde bol bol nişasta kullanılır. Yani bir zararlı çıkarılır yerine başka bir zararlı eklenir. Bu yiyecekler nişasta içerikleri ile kan şekerini fırlatır, insülin direncine zemin hazırlar. Gelelim daha sağlıklı oldukları iddia edilen cipslere. Cipslerle ilgili temel sorun çok yüksek ısıda pişirilmeleridir.  Pişirme aşamasında patateslerin içinde akrilamid diye kanserojen bir madde oluşur. Fırında pişen cips de yüksek ısıya maruz kaldığından bu kanserojen molekül bir yere gitmez. Keza cipse sarı rengini veren boya, lezzet artırıcı MSG’de öyle… Eksilen tek şey trans yağdır. Probiyotik zengini yoğurtların içinde meyve aroması, şeker bulursunuzda, probiyotik falan bulamazsınız!  Gıda endüstrisinin pazarlama stratejilerine kanmayın!

Bu kimyasalların bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi nedir?

Eğer vücudunuzu devamlı toksik yiyeceklerle zehirlerseniz bağışıklık sistemi de devamlı taarruzda olur. Bu durum literatürde “enflamasyon” olarak bilinir. Kronik enflamasyonun kanserden diyabete ve kalp hastalıklara kadar pek çok sağlık sorununa zemin hazırladığını biliyoruz. Bağışıklık sisteminiz vücudunuza yiyeceklerle aldığınız trans yağlar, katkı maddeleri ve kimyasal boyalarla boğuşurken, vücuttaki yangını söndürmeye çalışırken istilacı bir virüs kolunu sallaya sallaya sisteme sızıverir.

Koronadan korunmak mümkün’de bazı vitamin ve minerallere vurgu yapıyorsunuz. Güçlü bir bağışıklık sistemi için hangileri çok önemli, bu dönem özellikle almamız gereken bir takviye var mı?

D vitamini çok önemli. Eğer D vitamini eksikliğiniz varsa mutlaka takviye erilmesi ve bu eksikliğin giderilmesi gerekiyor. Bir çalışmaya göre koronavirüs yüzünden hastanelik olanların hemen hepsinde D vitamini eksikliği var. C vitamini de viral hastalıklara karşı koruyucu etkisiyle bilinir.

Bilimsel yayınlar viral hastalıklara karşı koruyucu etki için önerilen günlük dozun çok üstüne çıkılması gerektiğini işaret ediyor. Magnezyum ve çinko da bağışıklık fonksiyonları için elzem mineraller. Ama özellikle çinko ancak eksikliği varsa takviye edilmesi gereken mineral, gelişigüzel almak yarardan çok zarar getirir.

İLGİLİ YAZILAR

Yorum Yap

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezler kullanmaktadır. Çerezleri kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Ok Devamı