Korona virüsü, adım adım dünyayı etkisine alırken İtalya’nın Lombardia bölgesi bu pandemiden en sert etkilenen alanlardan biri.
İstanbul’da da başarılı çalışmaları ile isminden söz ettiren bir moda fotoğrafçısı Aytekin Yalçın, Milano’da karantina günlerinde yaşadığı evin penceresinden günlük hayatı fotoğraflamaya başlıyor. Milano’da moda hHaftalarında görmeye alışık olduğumuz İtalyan sokak stili bambaşka bir şeye evrilmiş. Onun kadrajından bu sefer en etkileyici, en sofistike halleriyle görmeye alıştığımız celebrity’ler, modeller yok. Günlük hayatını sürdürmeye çalışan Korona etkisi altındaki Milano var.
Röportaj: Sanem Kurt
Bir süredir Milano’da yaşıyor ve çalışıyorsunuz. Günlük hayat rutininizde neler vardı?
Sabahları kahve ve kruvasan için aşağıdaki bara inerdim, ekibimle bir cafede buluşup toplantı yapardım, devam eden dil okulum vardı, haftasonları gece dışarı çıkardım, sergilere giderdim, arkadaşlarla aperitovo yapardık vs.
Koronanın ayak sesleri yavaş yavaş mı yükseldi sokaklarda, yoksa bir anda mı farkındalık geldi?
Aslında Çin’den haberleri gelmeye başladığında hiç kimsenin aklına gelmedi salgının buralara kadar geleceği. İtalya da çok hazırlıksız yakalandı konuya, bizler de öyle. Haberler çıkmaya başladı, marketler boşaldı, videolar çıktı falan derken herkes evlerine kapandı. Haberleri takip eder olduk, hayat durdu, öyle de devam ediyor.
Sokakta neler konuşuluyordu, ilk önlemler nasıl başladı?
Virüsün İtalya’ya yayıldığı herkes tarafından kısa bir sürede öğrenildi. Okullar durduruldu, restoranlar kapatıldı, mağazalar, pazarlar, festivaller, etkinlikler, müzeler… Kısacası her şey kapandı, ertelendi. Herkes tatil moduna girdi önce, ciddiyet sonradan geldi. Virüs hızla yayıldı.
Sonrasında salgının bir anda yayıldığını, hızla yükselen ölümlerin ardından evlerde karantinaların başladığını biliyoruz. Bu nasıl bir his, insana neler düşündürüyor? Neler hissettiriyor?
Şaşırtıcı… Uzun zamandır Mart ayı için planlanan iş ve seyahatlerimin bir anda yok olması, eve kapanıp bir anda boşluğa düşmek, bir savaşın içinde olduğumuzu anlamak bir, iki günümü aldı. Sonrasında kendime yönelmeyi seçtim, evi temizledim, duvarları boyadım, resim yapmaya ve yazı yazmaya başladım yeniden, merak edip arayan arkadaşlarım ile saatlerce görüntülü sohbetler ediyorum, yemek yapıyorum.
Daha çok okuyorum, hayata karşı beklentilerimi minimuma indirdim. Virüse karşı olan bakış açım da değişmeye başladı, bu virüsün doğal olmadığını düşünüyorum, bu da beni kaygıya ve ikileme sokuyor. Olabildiğince bir saat sonrası, bir gün sonrasını düşünmeye çalışıyorum, meditasyonlar yapıyorum, evde değerli gün geçirmeye çabalıyorum.
Günlük hayata bir şekilde karışmadan insanlar hayatlarını sürdürmeye çalışırken siz de sokaktan geçenleri fotoğraflamaya başladınız. Bir fotoğraf sanatçısının gözünden baktığınızda gördüğünüz, hissettiğiniz duygular nelerdi? Korku mu? Çaresizlik mi?
Değişik bir duruma dünyaca şahitlik ediyoruz, bugünleri belgelemeden duramazdım. Hiç bir zaman çaresiz hissetmedim, bu günlerin er ya da geç biteceğini biliyorum. Korkum ise bu virüs geçtiğinde insanların bu psikolojiden uzun bir süre çıkamamaları, ekonomi, kuşkularla yaşamaya devam etmek ve yeni sisteme ayak uydurabilmek.
Peki bu süreç insanın hayatında bir dönüm noktası mı sizce?
Bir çok dönüm noktası yaşanmış, bu da onlardan biri.
İtalya’da kontrol altına alınmaya çalışıldığı dönemde Türkiye’de yükselişe geçti vaka sayıları. Süreci iki taraftan da izleyebilen biri olarak iki toplumun bu duruma bakış açılarındaki farklar neler?
İtalya’da kurallar direk ve sert uygulandı, dışarıda polisler geziyor. İnsanlar, gittikçe artan ölüm grafiğini gördükten sonra evlerine ciddi anlamda kapandı. Çok geç kalınmıştı oysa ki. Türkiye de şu an bu gecikmeyi yaşıyor. Ve kesinlikle hazırlıksız. Ekonomi konusunda bir şey bilinmiyor. Türkiye ve İtalya’yı grafiksel olarak karşılaştırdığımızda aslında her şey ortada.